28 Ağustos 2009 Cuma

cruel intentions

Son zamanlarda cep telefonum en vazgeçilmezim haline geldi. İletişim kurmak bir yana, sevdiğim tüm şarkıları dilediğim an dinleyerek kendimi dünyadan ve tüm gerçekliklerden koparabilme özgürlüğüne sahip olmaktan kaynaklanıyordu benim bağımlılığım.

İşte sıradan ama ayrıcalıklı hayatımın, sorgulamalarımın, acımasız eleştirilerimin, keşiflerimin içinden bir servis yolculuğu sırasında da olsa çıkabildiğim yegane anlardan birisini daha yaşıyordum bugün. Sıradaki şarkıyı bana sürpriz yapsın diye cep telefonumun keyfine bırakmıştım. Çalan şarkı The Verve’den Bitter Sweet Symphony ‘di. Sizleri bilmem ama ben bu şarkıyı ilk kez 1999 yapımı Cruel İntentions filmini izlerken dinleme şansına sahip olmuştum. Ve işte bu yüzden de aklıma hep bu şarkının çalmaya başladığı o kare gelir. Esas oğlan Sebastian ve kızımız Annette, Sebastian’ın kıymetli Jaguar’ının içinde ilk kez aşık olduklarının farkına varırlar ve onlar el ele tutuştuğu sırada kamera kuş bakışı olarak arabadan uzaklaşırken bu şarkı çalmaya başlar. Bu sahneyi bana göre özel yapan, oldukça varlıklı, karmaşık ailevi ilişkilere sahip, hayatı boyunca sevilmemiş ve sevmemiş, tek amacı skor olan halk dilinde ‘piç kurusu’ olarak da adlandırılan esas oğlanımızın ilk defa bir kıza aşık olduğu anın mükemmel bir çekim, mükemmel bir müzikle birleşmesi ve ilk aşkın heyecanını, ilk defa birinin elini gerçekten tutmanın verdiği gücü onlar kadar bana da hissettirmesindendir. Zaten filmi film yapan bu değil mi.... sizi de içine çekmedikten sonra o filmi izlemenin esprisi nedir ki... Nitekim oyuncular da kendilerini fazla kaptırmış olsa gerek bu filmin ardından evlendiler ve bir de çocuk sahibi oldular.

İşi magazine dökmek suretiyle konudan saptığım bu paragraflarda aslında tek anlatmak istediğim; her şarkının, her kokunun, her tadın bende farkında olmadan bir iz bırakmasına ve bir başka zaman diliminde beni o ‘an’ a götürebilmesine bayıldığımdı.

İnsan tuhaf yaratık, cevaplanamamış en güzel en eğlenceli en tuhaf soru....

Hiç yorum yok: