29 Eylül 2009 Salı

BÖLÜM II

Arda, hayatıma neden sevgilin yok sorularından sıkıldığım bir dönemde girmişti. Daha net olmak gerekirse tamamen boşluktan ve ihtiyaçtan. Zaten yanlış yollara da hep bu dönemlerde girilir. Arkadaşlarımdan birinin doğumgünü partisinde tanışmıştık. Klasik işte, kadın güldüren erkeğe dayanamıyor. Meğer esprileriyle içi boş ukalalıklarını kapatıyormuş. Nitekim ne mal olduğu bir kaç hafta sonra bir yandan elimi tutarken diğer yandan da arkadaşıma asılınca anlaşıldı. Hayır tamam erkeklerde çapkınlık geni varmış kabul ettik de bu gen benim yanımda ortaya çıkabilecek kadar nasıl edepsiz olabilir onu anlamış değilim. Anlamak zorunda da değildim. Anında üç ton ağırlığındaki tekmemi yemişti.


Kısa bir geriye dönüşün ardından kendimi köşe bucak saklanır halde bulmuştum. İri Yarı insanların, kapı pervazlarının arkasına sığınmaya çalışırken Ceren ‘N’apiyorsun Allah aşkına’ diyerek irkilmeme sebep oldu. Evet gerçektende n’apıyordum. ‘Ceren, Arda’yı gördün mü bak orda’ dedim. Ceren şöyle bir bakındı ve ‘Aa pislik herif orda n’oldu ondan mı saklanıyorsun saçmalama’ dedi. Meraktan çatlamamak adına Ceren’e ‘Ya onun yanında ki şu buğday tenli kısa saçlı çocuk kim tanıyor musun?’ diye sordum. Şöyle bir gözlerini kıstı, inceledi ve ‘Onur bu ya facebookumda var görmedin mi hiç?’ Hay senin facebookuna işim gücüm yok beş yüz tane arkadaşına bakacaktım demek geçti içimden ama onun yerine’ Neyse işte sen anlat kimdir neyin nesidir?’ dedim. Ceren bir anlığına uzaklara gitti geldi ama eli boş döndüğü de her halinden belliydi. ‘Ya Hakan’ın liseden arkadaşıydı sanırım beraber raftinge gitmiştik. O da vardı. Kendi halinde görünüyordu aslında. Yani bizim çocuklar gibi piçlik yapmıyordu. Biraz gizemli bir havası vardı. Çok konuşmamıştı ama ortama da çok iyi uyum sağlamıştı. Hakanlara göre o gizli piçlerdendi. Başka bir şey hatırlayamadım canım ya’ dedi. Açıkçası bu yüz ifadesinden bu kadarını bile beklemiyordum, şaşırdım. Halbuki asıl şaşkınlığı az sonra iki çift gözü bana bakarken yakaladığımda yaşayacaktım. Aynı anda Arda ve Onur bana bakıyorlardı. Arda hangi yüzle bilemiyorum, bana selam veriyordu ve ben gözüne araba farı yemiş kediler gibi donakalmıştım. Kafamı çevirip kendimi holün sonundaki banyoya atıvermiştim. Banyoda bir yandan ağzıma bir havlu bastırıp çığlık atarken bir yandan da deli gibi zıplıyordum. Allahım bu bana ceza mı? Dünyam bu kadar küçük olmak zorunda mı? Neden bunlar birbirini tanıyor ki? Acaba ben mi çok erkek tanıdım. Bu çocuğun bakışları neden bu kadar içime işliyor, daha onu tanımıyorum bile. Evet aşırı tepki gösteriyorum. Kendime gelmeliyim. Üstümü başımı düzelttim, makyajımı tazeledim ve kendimi dışarı bir hışım atmamla beraber onunla çarpışmam bir oldu. Kollarımdan tuttu ‘İyi misin?’ diye sordu. Bacaklarımı kesinlikle hissetmiyordum ve nefes almayı unutmuştum ama ‘Çok iyiyim’ diyerek koşar adım olay yerinden uzaklaştım. Kendimi giriş kapısının önünde buldum. Nasıl bir çıkışsa Ceren’i falan unutmuştum. Hatta eve nasıl ulaştığımı dahi hatırlamıyordum. Sıcak bir duş alıp yattım.

Ertesi gün Tanrı’ya şükür bomboş bir beyinle uyandım. Pazar sabahları yalnız kahvaltıya dayanamıyordum. Hiç bir arkadaşımı bana gelmeye ikna edemedim. Tamam yemek yapamıyorum ama iki yumurta çırpmasını da biliyoruz yani. Sinir olsam da acıkmıştım ve karşı davetlerden birini kabul ettim. Kapıyı Sanem açtı. Her zamanki gibi muhteşem bir kahvaltı sofrası hazırlamıştı ve biz yine her zamanki gibi Sanem’in kocasının masaya teşrif etmesini sabırla bekledik. Hayatımda bu kadar ağır hareket eden birini görmedim. Hani kadınlar evden çıkamaz derler ya yanlış, Gökhan evden çıkamaz. Kaç gece süslenip püslendikten sonra saatlerce Gökhan’ın evden çıkmasını bekledik hatırlayamıyorum. Sanem nasıl dayanıyor, kızda nasıl bir sabır var, imreniyorum doğrusu. Kahvaltıdan sonra masayı toplarken Sanem ‘Eee nasıldı dün gece hoş tipler var mıydı?’ diye sordu. İçimden çok anlatmak istesem de olmayacak bir iş için neden çenemi yorayım dedim kendi kendime ve ‘Vardı aslında hoş birileri ama benim keyfim yoktu, erken ayrıldım’ deyip sıyrıldım. Televizyon Gökhan Bey tarafından işgal edildiğinden bilgisayarı aldım kucağıma. Biliyordum, hatta eminim Onur denen çocuğu kesinlikle istemiyordum ama merak etmekten de kendimi alamıyordum. Facebook’a giriş yapıp, Ceren’in sayfasından Onur’u bulacaktım ama o benden önce davranmıştı. Bir yeni arkadaş teklifim bana bakıyordu. Yanıma gelip konuşmaya gelince cesaret gösteremiyoruz ama Facebook’tan arkadaşlık teklif edebiliyoruz. Neyse demek ki o da beni merak etmişti. Yalnız değildim bu konuda. Hemen eklemek istemedim. Biraz beklesin, bende bu arada onun sayfasını rahatlıkla inceleyeyim derken dumura uğradım. Adi yaratık limit koymuş. Artık ağırdan alacak bir sabrım yoktu hemen ekledim.


Gecenin şarkıları : Duman-Oje
                            Nouvelle Vague- İn a manner of speaking

1 yorum:

Adsız dedi ki...

çocuğun kahramanı bulup eklemesine kıl oldum ben ya. biraz fazla özgüvenli değil mi sence?bence bu karakteri biraz törpüle, 10 bin uçan tekme falan yesin.: )

şaka bi yana, gulfidan diye bir karakter uydurursan onun ben olduğumu anlarim, zaten 3 masa ötemde oturuyorsun, uçarak gelirim:)

heyecanla devamini bekliyorum.bakalım buğday tenli diğer erkeklerden farklı mı?çapkınlık geni ne durumda?
Gulfem
:)