3 Ekim 2009 Cumartesi

BİR HİKAYE DENEMESİ-DEVAM

BÖLÜM III

Cumartesi gecesi Özge’yle Asmalı Mescit’e doğru yola çıkmıştık. Asmalı mescit son üç yıldır favori mekanım olmuştu. Salaş olmasından mı, herkese kapısının açık olmasından mı yoksa soğuğa rağmen dışarıda olmanın rahatsız etmemesinden mi bilmiyorum çok seviyordum. Köprüyü geçmiştik ve Özge hala telefonda erkek arkadaşıyla tartışmaya devam ediyordu. Özge, Ceki’yle yaklaşık olarak yedi ay önce yine Asmalı Mescitte, hiç peşlerinden ayrılmadığı için kendi arkadaş grubundan sanıp tesadüfen tanışmıştı. Çocuk, halk tabiriyle ifade edecek olursak anasının gözüydü. Dünyaya geleli tam 35 sene olmuştu ama ya bu gerçeğin farkında değildi ya da kabul etmek istemiyordu. Gece alemleri ve kız tavlama sanatında duble majör yapmış olan fırlama Ceki bizim kıza nasıl olduysa tutulmuştu. Muhtemelen kendisinde var olmayan ancak Özge’de fazlasıyla bulunan dürüstlükten ya da iyi niyetten etkilenmişti. Ne kadar çapkın olsalar da bir yerlerde hep aslında var olmayan o mükemmel kadınla tek eşli yaşama hayalleri vardır bu tiplerin. Bunları bilse de işte derler ya insan her şeyi kendinden bilir diye Ceki’de bir türlü Özge’nin onu aldatmadığından, ona yalan söylemediğinden emin olamadı. E sürekli kontrol hali boğucu olmaya başlayınca da bizim kız daralmaya başladı. Özge telefonda dakikalarca ilişkiyi daha fazla sürdüremeyeceğini anlatmaya çalışıyordu ama karşıdaki durumu kabullenemiyor, bağırıp hakaretler savurarak kendince mücadele etmeye çalışıyordu. Aslında mücadeleye değecek bir şey de yoktu ortada. Bu ikinci denemeydi ve deneyimle sabit olduğu halde kadın inadı ve hayalperestliğiyle belki değişir diye bir şans daha vermişti Özge bu ilişkiye. Kadınlar kuralları biliyor ama bilmiyormuş gibi davranarak bu vahşi atları yola getirecekleri inancıyla kendilerini kandırıyorlardı. Ama en sonunda uyum sağlamak zorunda kalan kendileri oluyordu. Durumu kabul edemeyenler ise savaş tazminatını ödeyip ayrılıyorlardı alandan.


Hararetli ve sinir bozucu yolculuk sonrası Asmalı Mescit’e ulaşmıştık nihayet. Daracık sokaklarında bir yandan yüzlerce çeşit insan ayrı telden muhabbetine devam ediyor, diğer yandan üç kuruş kazanırım belki diye sakız satan veletler, klarnet ve keman ikilisi volta atıyordu. Oturacak yer bulmak imkansızdı ama üç beş tur attıktan sonra nihayet yeni açılan mekanlardan birinde kendimize sığışabileceğimiz küçük bir masa bulmayı başarmıştık. Özge, Tanrıya şükür morali ne kadar bozuk olursa olsun durumuyla dalga geçildiği zaman gülmeyi başarabilen kendisiyle barışık nadir insanlardandı ya da ben bir kız için fazla espriliydim. Normalde facebookuna sürekli nerde ne yaptığını yazan insanlara uyuz olduğum halde bu sefer bende onlara katılmış ve Asmalı’da olduğumu yazmıştım. Meğer onlarında bir sebepleri olabilirmiş bunu da anlamış oldum. Olmayanları ise Allah’a havale ediyorum. Evet, kendime bile itiraf etmek istemesem de acımasız gerçek, nerde olduğum listemde bir yıldız gibi parlayan Onur Bey’in beni bulması için yazılmıştı. Zira aradan bir hafta geçmesine rağmen ne bir mesaj alabilmiştim ne de dürtülmüştüm. Hoş ben normalde bu kadar zamanda çoktan sıkılırdım. Hatta neden olduğunu anlayamadığım bir şekilde ortaya çıkan ve benim zombi olarak adlandırdığım eski erkek arkadaşlar ya da bir kaç yemekten sonra sesi soluğu kesilenler bile bir bir eteğime düşmüşlerdi ama benim aklım hala Onur’daydı. Onur’la ilgili olarak İtalyan Lisesi mezunu olduğu ve üniversiteyi yurt dışında okuduğu bilgileri hariç hiçbir şey bilmiyordum. Tam bir gizem adamıydı. Ne yer, ne içer nerelere gider, nelerden hoşlanır bilmiyordum. Sadece üç beş tane fotoğrafı vardı, onları da kendisi değil arkadaşları eklemişti. Belli ki çok iyi bir facebook kullanıcısı değildi. Ama her hafta listesine eklenen kocaman gözlüklü, minik şortlu ya da bikinili kızlardan anladığım kadarıyla arada güncelliyordu. Tabi ki bu durum sinirimi bozmuyor değil ama şimdilik üstünde durmaya değmez.

Bir yandan Özge’yle muhabbet ediyor bir yandan da ‘bende ordayım’ içerikli bir mesaj var mı diye facebookumu kontrol ediyordum teknoloji sağolsun. Aslında onunda Asmalı’da olması şaşırtmazdı beni. Ne de olsa bu noktaya tesadüfi karşılaşmalar sonucu gelmemiş miydik? Aradan saatler geçmişti ve benim artık Onur’dan mesaj var mı diye kontrol etmeme lüzum kalmamıştı. Çünkü kendisi kalabalık bir grupla tam karşımda duruyordu. O anda gözlerime inanmak istemedim, başka bir yerde olmayı ve bu gerçekle hiç karşılaşmamış olmayı diledim. Özge’ye ‘Kalkalım, sıkıldım.’ derken, çoktan neyim varsa çantama tıkıştırmış ve ayaklanmıştım bile. Kızcağız ne olduğunu anlayamadı, direnmeye çalıştı. ‘Anlatacağım yolda hadi kalk’ dedim ama geç kalmıştım. Onur beline sarıldığı fashion Tv’den fırlamış gibi görünen kızı bırakıp bana doğru ilerlemeye başlamıştı bile. Kızın bu kadar güzel olmasına mı hayıflanayım yoksa kız arkadaşı olmasına uyuz olayım karar vermeme gerek yoktu. İkisi de birbirinden beterdi. Görmemiş gibi yapıp ilerleyecektim ama kolumdan tuttu ve ‘Ne o kaçıyor musun’ diye sordu. Şok geçiriyordum ve genelde yok hayır her zaman böyle durumlarda söylenebilecek en aptalca şeyi söylerdim. Şaşkın bir ifadeyle biraz durakladıktan sonra ‘Evet bir arkadaşıma sözüm var’ dedim. Gece olmuş saat üç ve benim bu saatte birine sözüm var, bu saatte ne sözü verilir. Ne vardı sanki evet geç oldu desem, birine sözüm var da neyin nesi, nerden çıktı. Kendimi bile şaşırtabiliyorum bu da ilginç yetenek. Benim aksime Onur, bir türlü Türkçe karşılığını net olarak bulamadığım cool kelimesine tam bir örnek oluşturuyordu. Kulağıma doğru eğildi, beni de kendine iyice yaklaştırdı, nefesi ve sıcaklığı midem dahil bütün vücudumu ele geçirirken ‘ Yazıyormuşsun, bu haftanın konusu nedir’ dedi. Ağzım açık kalmıştı. Adam benimle ilgili normalde bilmemesi gereken ayrıntıları biliyordu ve bunu göstermekten çekinmiyordu. Benimle ilgileniyorsa neden mesaj atmıyordu, neden benimle değil de bu kızla geziyordu. İşte beni tavlayan da bu ikilemler ve tutarsızlıklardı. Titrekliği bırakıp kendime gelmeliydim. En az onun kadar cool olabilirdim ben de. Vücuduma söz geçirip kendimi zarif bir şekilde uzaklaştırarak ‘Erkeklerin tek eşli olmayı becerememeleri!!’ dedim. Yüzüme baktı ve birazda alaycı bir havayla ‘Sana bu konuda yardımcı olabilirim’ dedi. Daha fazla kendimden emin görünecek halim kalmadığından nazikçe güldüm ve ‘Neden olmasın, iyi geceler’ dedim ve meraklı bakışlarla bizi izleyen Özge’yi de kaptığım gibi olay yerinden uzaklaştım. Ertesi gün bir hafta gecikmeli bir yeni mesajım ekrandan bana bakıyordu.

gecenin şarkıları :James- Say something
                         The White Stripes-I just don't know what to do with myself

3 yorum:

Adsız dedi ki...

mesaj da ne yazıoo beeeeeeeeee gülfem

lavbug dedi ki...

hahahahahahahaah demek istiyoruumm super yazilmis okudugum romanlardan hicbir farki olmadigi gibi surukleyici ve heyecanli resmen merak ettim okurken :)

Adsız dedi ki...

hadi ama devamini bekliyoruz uzatiyosun aralari cooook!!