Sanırım on üç yaşlarındaydım sigarayla ilk tanıştığımda. Sizlere hava atacak halim yok, “kimseden etkilenmem özgün biriyim” diye…elbette, ben de arkadaş kurbanıyım. Ben kendi halinde etliye sütlüye pek karışmayan bir ergenken, asi ruhlu, bol bol kendisinden büyük erkek arkadaşlar edinen, o zamanlar samimi olduğum, içten içe de özendiğim kız arkadaşım sayesinde başlamıştım sigaraya. Avına konsantre olmuş kaplanlar gibi biz de ailelerimizden kaçabildiğimiz her fırsatta sigaraya sarılıyorduk. Aslında o zamanlardan alışıktım ev kokmasın diye terasta kaba etim dona dona sigara içmeye. Bir de hemen diş fırçalanırdı ağız kokumuzdan çakmasınlar manzarayı diye. Öğrendiğim birkaç taktikten biri de sigaradan sonra su içmemekti. Meğer o zaman koku keskinleşiyormuş. Tabi o zamanlar bu heyecan, arkadaşla paylaşınca zevkli olduğundan, henüz paket taşımaya başlamamış yani tiryaki kıvamına gelmemiştim. Derken büyüdüm ve ilk aşkımla beraber tekrar içmeye başladım mereti.
Sigarayı hep başkalarına uyum sağlamak için içmiştim ta ki ilk aşkım beni terk edene kadar. O acıyı bilmem hatırlar mısınız? Benimkinden kurtulmam baya vaktimi almıştı. Şimdi düşününce ne kadar saf ne kadar masum ve sevimliymişim. Geceleri ders çalışıyorum diye kaçtığım çatı katında tek yaptığım sigaramı yakıp erkek arkadaşa hiç okutmayacağım sitem dolu şiirler yazmaktı. Paket taşımaya başlamam ve sigaraya gerçekten bağlanmam tam da bu sıralara denk gelir.
Her gün başka bir zevkli içim anı keşfediyordum. En klasiği yemekten sonradır. Ama keşke o kadarla kalabilse. Sigara o kadar çok şeyin yanına ya da sonrasına yakışıyor ki alışkanlık haline gelmemesi mucize. Derin muhabbetler de, içkinin yanında, Türk kahvesiyle, vapurda, sinirlendiğinde, seviştikten sonra, denizden çıktıktan sonra, yağmurlu gecede çim kokusu eşliğinde, uzun bir yolculuktan sonra aradığım ilk şey hep o oluyor. Tabi bütün bunları yaparken yanınızda size uyuz uyuz bakıp dumanınız üstüne gelmesin diye ellerini havada sallayan ve ‘öff ya bunun dumanı da hep beni bulur’ diyerek aldığınız üç kuruşluk zevki öldürecek bir arkadaşınız olmamalı.. Ama şimdilerde düşünüyorum da tek derdim bu sevimli arkadaş olsaymış. Biz sigara içenler ‘Sigaranı da beni de yakma’ diyen çocukların katili ilan edildik. Hayır yani yasağını koy tamam da beni sayko killer ilan etmek suretiyle sigaradan vazgeçirmeye çalışmak da ne demek oluyor. Ayrıca sana ne içerim içmem bu benim seçme hakkım. Sen benim sağlığımı bu kadar çok düşünüyorsan önce hastaneleri ücretsiz hale getir. SSK kapılarında sefil olan insanlara yardım et. Bırak ben Allah’ımdan bulayım.
Neyse bu yasakların bir de bonusu olduğunu öğrenince artık hiç takmaz oldum. Hatta heyecanla kara kışı bekler oldum. Bilirsiniz bizler hep her şeyi sonradan takip ederiz. Buralarda sigara yasağı uğramamışken Amerika’da çoktan uygulamaya geçilmiş ve sağ olsunlar İngilizcelerine ‘smirting’ diye yeni bir fiil kazandırmışlar. Anlamı ise şu; biz tiryakilerin sigara içebilmemiz için kapı önüne şutlandığımızda bizim gibi tiryaki olan karşı cinslerle tanışıp kaynaşma imkanı elde ediyormuşuz. Artık buna Türkçe bir ifade ediş şekli bulmak lazım diye düşünürken bir de baktım zaten öz Türkçe konuşan kalmamış. Bence başka dillere gelene kalana kadar İngilizcenin ikinci resmi dil ilan edilmesi gerekiyor artık. E bu durum da yeni kelime üretmeye de lüzum kalmıyor. Smirtingimiz var kapı gibi.
Not: Bu yazı saveristanbul için yazılmıştı ama anlaşılan sigraya özendiren yazıların basında çıkması yasakmış ilginç..
18 Ekim 2009 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder