BÖLÜM V-
Topuklu ayakkabılarım sanki ben burdayımı iyice vurgulamak için daha fazla ses çıkarıyor yürürken. Bütün sinirim her adımımda tepeden aşağıya doğru iniyor adeta. Her geçişimde selam vermezsem ayıp olur diye salakça kendimi şartladığım güvenlik görevlisinin bile suratına bakmadan, sessizlikte tüyler ürperten tak taklar eşliğinde asansöre bindim. Öfkeyle kapımı açtım, çantayı bir yana ayakkabıları diğer yana fırlatıp banyoya girecekken ayağımın halıya takılması sonucu kendimi yerde buldum. Klasik sinirli insan tripleri bile yakışmıyordu bana işte. İnsan acemisi olunca hınçla sağı solu dağıtmanın iki seksen yerde bulabiliyordu kendini. Bacağım belliki çok acıyacak ve kesin moraracaktı ama umurumda değildi. Karizmayı yalnızken bile çizemezdim. Hiçbir şey olmamış gibi küfrede küfrede kalktım yerden. Makyajımı temizlerken acil şefkat diye sızlayan bacağımı hala görmezden geliyor ve aralıksız söylenmeye devam ediyordum. Ekilmiş olmanın verdiği eziklik duygusu yetmiyormuş gibi niye bu kadar dert ediyorsun alt tarafı tanımadığın bir erkek diye beni ayıplayan mantığım da car car konuşuyordu. Derken derinlerden gelen telefonumun melodisi birden kafamdaki bütün sesleri susturmuştu. Nedense her çalışında aptal bir telaş kaplar beni. Yetişmesen ne olur. Operatörler arası yarıştan neredeyse bedavaya konuşacağız zaten bırak çalsın sen ararsın sonra. Ama yok illaki o gereksiz panik vücuda yaşatılacak. Bul bakalım bulabilirsen çantana lazım olabilir diye tıkıştırdığın onca kalabalığın arasından telefonunu. Tabi ki o çanta ters çevrilecek ve ne varsa saçılacak sonrasında kendi düşenin dostu olmaz misali tıpış tıpış toplanacak. Arayan Onur’du. Bu telefonu en azından şimdi açmamalıydım oyunun kuralına göre. Biraz beklemeli ona sallanmadığı hatta unutulduğu duygusu aşılanana kadar da geri dönmemeliydim. Yok, bu merak bu bünyede barındığı sürece o telefonlara her zaman bir alo diyecektim. Ama en azından panik içinde açtığım belli olmamalı, biraz daha kibar, mesafeli ve rahat bir efendim ile cevap vermeliydim.
Ihım ıhım ‘Efendimmm’
‘Nerdesin seni göremiyorum?’
Dalga geçiyor olmalıydı. Ama sakin olmalıyım. Ürkütmeyelim şimdiden.
‘E ben eve döndüm çoktan’
‘Kaçırdım seni demek. Yazına kaptırır fark etmezsin zamanı sanmıştım. Telefonum evde kalmış, geldim seni göremeyince eve döndüm telefonu alıp tekrar uğradım.’
Tanıdığım kadınlardan kime anlatsam bu durumu, eminim bana hep bir ağızdan verecekleri cevap yeme bu numaraları olacaktı. Ama ben sebepsiz paranoya yapanlardan değildim ve yapmacık olmamaya çalışırken daha da yapmacıklaşıp,
‘Olur böyle şeyler başka zaman görüşürüz…illa ki bir erkeğin düşüncelerine ihtiyacım olacak zaten bu konuyla ilgili yazarken’ dedim.
Onur’da, unutkanlık sonucu geç kalmışlığın karizmatik pişmanlığı bende de toleranslı olmanın dayanılmaz ağırlığı vardı. Konuşma bu noktada sonlanır diye beklerken sorusuyla telefonun en azından yirmi dakika kapanmayacağı garantilendi.
‘Neden erkeklerin aldatmasını ele alıyorsun? Sadece erkekler aldatır diye bir durum yok. Kadınlar da aldatır. Bence sen genel al konunu mesela neden insanlar aldatır.’
Birincisi kim oluyordu da bana akıl veriyordu. İkincisi bu ukala tavırlar ve üstü kapalı geç kalmış olabilirim ama seninle ilgileniyorum edaları beni fena halde baştan çıkarıyordu.
Bende hem onu teşvik edecek hem de altta da kalmayacak bir cevap verdim.
‘Haklı olabilirsin ama kadınlar sır, kadınların çizgileri kalp atışı gibi erkeklerse dümdüz ve açıktalar, haklarında yazılıp çizilmesi çok daha kolay.’
Devam eden kırk beş dakika boyunca hangimiz münevverliği aşmış entelektüel kıvama gelmiş şovu adı altında birbirimizi etkilemeye çalıştık. Her geçen dakika da biraz daha etkileniyordum gerçekten de. Karşımda sadece bitmeyen merakıyla okuyan, gezen, algıları açık, gözlemci biri yoktu. Aynı zamanda bunların hepsini kendisiyle dalga geçebilecek kadar rahat, eğlenceli ve kıvamı yerinde ukalalığı eşliğinde aktarıyordu bana. Sanki bu kadar çok bilmek için hiç çaba sarf etmemiş, bu bilgilerle doğmuştu. Artık duygularım platoniğin ötesinde geçip vücut buluyordu. Bu adam beni kendine hayran bırakmayı başarmış, tüm dikkatimi üzerine çekmişti.
Genelde flört eden çiftler heyecanlarını bastıramaz ve uzun süren telefon konuşmalarını yüz yüze görüşmeyle taçlandırırlar. Bizimde durumumuz farklı olmadı. Ancak işin alengirli tarafı bunun nasıl yapılacağıydı. Mesela bana ‘Böyle olmuyor hadi bana kahve yap’ dese, tüm ilgimi o anda kaybedecekti. Niyetler belli olsa da ustaca üstü örtülmeli amaca zor yoldan ulaşılmalı böylece gizem korunmalıydı. Nitekim bizim durumumuzda aynen böyle gerçekleşti. İkimizde konuşmaktan acıkmıştık. Dışarıda karnımızı doyurma kararı aldık. Bu saatte açık bulabildiğimiz tek yer Marmaris büfeydi. Gecenin üçünde yemek, benim için aslında minik bir intihar girişimi sayılırdı. Ama umurumda değildi. Mutluluk, heyecan ve coşku aynı anda kaç kez yaşanabilirdi. Yine de ben tedbiri elden bırakmadım ve kepek ekmeğine kaşarlı tost söyledim, Onur ise erkek olmanın avantajını aleyhime kullanmak suretiyle iki adet kaşarlı biftekli istedi. Karşılıklı oturmuş yorgun çenelerimizin son gayretiyle konuşmaya arada da ‘ben galiba aşık oldum.’ sinyalleri vermeye devam ediyorduk. Ama sanki benim sinyaller durumu abartmış kenara çekip dörtlüleri yakmış gibiydi. Aramızda sıkıcı bir romantizmden çok aniden gelişen yakınlık duygusu ve engel olunamayan bir kavuşma arzusu mevcuttu.
Arabasıyla evimin önüne geldik. Yol boyunca tuhaf bir şekilde ellerini tutmak, boynuna dolanmak, öpücüğe boğmak gibi bin türlü fantezi geçti aklımdan. Adama bu kadar yakınken uzak kalabilmek imkansızdı. Acaba ten çekimi dedikleri durum bu muydu? Merakımı gideremediğim konulardan biriydi bu ten çekimi. Örneklerle anlatıldı çok defa; yok efendim dokunmadan duramıyormuşsun da ter kokusu bile çiçek kokusu gibi geliyormuş da seks yaparken normalden on kat daha fazla zevk alınıyormuş da muş. Anlatılanların yanından geçen bir durum yaşamamıştım. Hayatımda her şey abartısızdı. Onur’a kadar.
İşte bir başka stresli an daha gelmiş çatmıştı. Evimin önünde arabada durmuş birbirimize bakıyorduk. Belli ki ilk öpüşme sahnesi yaşanacaktı. O gergin anda beklenileni yapıp, gözlerini kapatıp dudağını büzmek suretiyle bana doğru yanaşsa ayıp olmasın diye karşılık verecek ama içimden de suratın çok komik görünüyor nerde o karizman diyecektim. İlk öpüşme bu şekilde olursa üstüne bir de uyum sağlanamazsa başlamadan bitecekti bu gerçek dünyadan uzak, büyülü gibi görünen ilişki. Ama beynimdeki tüm kötü tahminler, sadece filmlerde olur diye düşünülen o kareyle susturuldu. İyi geceler öpücüğü için yanağına doğru uzandım, öptüm kendimi çektim ve gözlerine baktım. Yaklaşık olarak iki saniye kadar süren bakışmanın ardından arzu ve hiddetle sarılıp öpüşmeye başlamıştık. Daha ağır, daha mesafeli, ürkütmeden, ceylana yaklaşan avcılar gibi yanaşırız birbirimize sanmıştım oysaki. Tam aksine yıllardır bu an için oruç tutmuş insanlar kadar aç, bir piyango talihlisi kadarda coşkulu ve kendinden geçmiş gibiydik. Elbette böylesine arzulu bir öpüşmenin geceyi ‘İyi geceler’ dileyerek bitirmeyeceği gün gibi aşikardı.
Yazardan tavsiyeler: Film ;Woody Allen'ın yeni filmi 'Whatever works' muhteşem
Kitap; Fırat Budacı 'Kendimi durduracak değilim'- Kendisini Uykusuzdan takip edenlerin okumasına lüzum yok, toplama bir kitap. Bana tavsiye eden arkadaşa tekrar teşekkürler..Sayesinde baya bi kahkaha attım.
Albüm: Fatih Akın'ın 'Yaşamın Kıyısında' filminin soundtracki bir harika. Bu vesileyle rahmetli Kazım Koyuncu'yu da rahmetle anarım.
24 Ekim 2009 Cumartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
muhteseeemmm,
kusura bakmayın ama kendimi bestseller'ların arkasına yorum bırakan new york times'tan farklı hissetmiyorum su anda!
bravo cok iyi!
Yorum Gönder